Marcel Duchamp’ın İzinde Kavramsal Sanat
Kavramsal Sanat veya bir diğer adıyla Fikir Sanatının temeli 1. Dünya Savaşı sonrasında Dadaistler tarafından atılmıştır. Bu akım savaş sırasındaki şiddete ve o dönemin estetik değerlerlerine karşıdır. Dada sanatçıları eserlerini belirli bir mantık çerçevesinde gerçekleştirmezler. Aslında savaş sonrası buhran döneminin izleri sanatçıların eserlerinde gözlemlenebilir. Onlar burjuva kültürüne ve geleneksel sanat formlarına nefreti kendilerine konu edindiler. “Hiçbir şey sonsuza dek aynı kalamaz.” felsefesini savundular. Özünde bu fikir savaşın yarattığı yıkıma bir göndermedir. Edebi eserler veren sanatçıları ise dili değişik biçimde kullandılar. Türkiye’deki garip akımıyla paralellikleri vardır.
Dada akımının görsel anlamda en önemli isimlerinden biri ise Marcel Duchamp’tır. Duchamp 1887 yılında Fransa’da doğdu. Kariyerine ressam olarak başladı. Önceleri post empresyonizmden etkilendi yani resimlerinde geleneksel sanat formlarını uyguladı ancak 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bu tavır Duchamp’a anlamsız geldi. Savaş başladığında ise savaşa katılmamak için Paris’ten Amerika’ya taşındı. Savaştan sonra eserlerinde hazır malzemeler kullanmaya başladı. Duchamp sanatın 1. Dünya Savaşı öncesinde göze hitap eden bir şey olduğunu ancak, savaş sonrasında ise akla hitap etmeye başladığını düşündüğünü söyler.
Sanatın kavramsal yönünü vurgulamak için eserlerine güçlü isimler vermiştir. En önemli eserlerinden olan Fıskiye sanatçının bir pisuara attığı imzadan ibarettir. İmzayı ise kendi imzası olarak değil, dönemin meşhur çizgi film karakteri olan ‘R. MUTT’ adına atmıştır. Aynı zamanda bu kelime okunuş bakımından Almanca’da “fakirlik” anlamına gelmektedir. Ancak bu eser dönemin bazı sanat eleştirmenleri tarafından ahlak dışı ve hırsızlık olarak tanımlanır. Aslında önemli olan onun pisuarı seçmesidir. Günlük hayatta kullandığımız bir objeyi alır ve onun “kullanışlı” olan anlamını yeni bir başlık ve görünüşte bize geri verir. Yani bir bakıma “hiç”ten bir düşünce yaratır.
Duchamp’ın bir başka eseri ise Mona Lisa reprodüksiyonu olan L.H.O.O.Q’dur. Bu eserinde Mona Lisa tablosunun bir kopyasına bıyık çizer ve altına L.H.O.O.Q imzasını atar. Bu kısaltmanın anlamı Fransızca “Kızın kalçaları ateşli.” cümlesinin baş harfleridir.
Duchamp sanatçının değerinin toplum tarafından çok abartıldığını düşünür. Sanat üretimini otuzlu yaşlarında bırakır ve hayatının geri kalanını satranç oynayarak geçirir. 81 yaşında vefat eder.
Kavramsal Sanat 60’lara kadar çeşitli eserlerde kendini gösterse de tanımı 60’larda yapılmıştır. Sol Lewitt “Kavramsal Sanat Üzerine Paragraflar” makalesini 1967’de yazmıştır. Sanatın en önemli yönünün fikir olduğunu söyler. Lewitt’e göre eser yapılmadan planlanır ve “Eğer ki fikir iyiyse, eser doğrudan iyidir.” tezini savunur. Onun için sanat sadece göze değil beyne de hitap eder. “Başarılı eser bakış açımızı değiştirendir.” der.
Kavramsal Sanatın bir diğer öncüsü ise Joseph Kosuth’tur. “Kavramsal Sanat, sanatın özünü sorgulayandır.” demiştir. Önemli eserlerinden biri olan Bir ve Üç Sandalyeler’de sandalyenin kendisini, fotoğrafını ve sandalyenin sözlük anlamını yan yana koymuştur. Onun için anlam çok önemlidir. Kosuth aynı zamanda ‘Sanat ve Dil’ grubunun üyesidir. Bu grup Kavramsal Sanatın ve sanatçıların dili olmayı amaçlamıştır. “Sanatın doğası nedir?” sorusu bu grup için büyük önem teşkil eder. 1967’de yazdığı ‘Felsefeden Sonra Sanat’ makalesinde “Duchamp’dan sonra bütün sanat eserleri kavramsaldır çünkü sanat sadece kavram olarak varolabilir.” demiştir.
Performans sanatçısı olan Yoko Ono ise Vietnam Savaşını eleştirmek için Parçayı Kesmek adlı eserini 64 senesinde sergilemiştir. Bu eserde izleyiciler teker teker gidip Ono çıplak kalana kadar kıyafetinden bir parça keser. Yoko Ono eserini performe ederken risk alarak insan şiddetine dikkat çekmek istiyordu. Yoko Ono Fluxus Hareketi üyesiydi. Bu hareket popüler kültüre yönelik harekete karşıydı. Kendilerini aynı zamanda Neo-dadaist olarak adlandırdılar. Halkın katılımı, Parçayı Kesmek’de olduğu gibi neo-dadaistler için önemliydi. Halk ve sanatçı arasındaki sınırları yok ederek “Herkes sanatçı olabilir.” dediler.
70’lerde ortaya çıkan Arazi Sanatı ve Performans Sanatı da Kavramsal Sanatın konularındandır. Arazi sanatçısı olan Robert Smithson Spiral Dalgakıran’ı yaparken doğanın gücünü göstermek istemişir. Toprak yığınından yapmış olduğu dev spiral dalgakıran yaklaşık bir yıl içerisinde yok olmuştur. Spiral şeklinde olmasının nedeni ise spiralin doğada en çok bulunan formlardan biri olmasıdır.
Kavramsal sanat ile birlikte artık sanat maddesizleşmişti yani eş zamanlı olarak gözlemlenemiyordu. Yukarıda bahsedilen iki örnek gibi sanat eserlerini artık video veya fotoğraflarla da gözlemlemek mümkündü. Çünkü artık önemli olan görsellik değil fikirdi. Bu konuyu ilk olarak 1968'de Lucy Lippard Sanatın Maddesizleşmesi makalesinde ele almıştır.
Başka bir önemli sanatçı olan Hans Haacke ise sert mizaçlı biriydi. İşleri bütünüyle politikti. MoMA-Poll isimli eserinde izleyicilere “Vali Rockfeller’in Başkan Nixon’un Vietnam Politikasını kınamaması Kasım’da ona oy vermemeniz için bir neden midir?” sorusunu sorar ve cevaplarını kutluya atmalarını ister. Bir bakıma insanları bu fikir hakkında düşünmeye sevk etmek ister.
Kavramsal sanat için önemli olan fikir olduğuna göre onu seçen insan da bir o kadar önemlidir, bu ucu çok açık bir sanat konusu olduğu için günümüzde sanatçılar bu dalda sayısız eserler vermiştir. Kavramsal sanat ilk olarak 1969’da Harald Szeemann küratörlüğünde Tavırlar Forma Dönüşünce sergisi ile Avrupa sanat ortamında yerini almıştır. Szeemann’ın düzenlediği bir diğer sergi ise Documenta 5'tir. Tematik büyük sergiyi gerçekleştiren ilk küratördür. Eski Documenta sergileri büyük resimlere sahip iken, Documenta 5’ de performans sanatı ve deneysel filmler gibi kavramsal sanatın çoğu dalına yer verilmiştir. Günümüzde ise bienaller en önemli kavramsal sanat etkinlikleridir. Hemen hemen her dünya başkentinde gerçekleştirilen bu sergiler iki yılda bir olup ulusal ve uluslararası sayısız esere ev sahipliği yaparlar.
Diğer Kaynaklar
Norbert Lynton, Modern Sanatın Öyküsü, çev. Cevat Sapan — Sadi Öziş (İstanbul: Remzi Kitabevi, 2004), s. 123–134.
“Cut Piece (1964)”, http://onoverse.com/2013/02/cut-piece-1964/
Vasıf Kortun, “Bağımsız küratörlerin piri: Harald Szeemann”, Radikal, 2 Mart 2005, s.1.