Andre Gide’in Hayatı ve Denemeleri

Kadınlar Okulu ve Pastoral Senfoni

Aybars Alkan
4 min readJun 9, 2020
Andre Gide

Andre Gide 1869 yılında Paris’te doğdu. Dindar bir ailede yetişti ve sekiz yaşında yatılı bir okula gönderildi. Din ve ahlak konularında aldığı eğitim, onu şüpheci bir insan yaptı. Babasını erken yaşta kaybetti ve sağlık sorunları nedeniyle yatılı okuldan alındı. Kadınların etkisi ve batı otoritesiyle büyüyen Andre Gide, 24 yaşında Afrika ve Arap Yarımadasını gezdi. Konformizme karşıydı. Küçük bir azınlığın elinde olan eğitim ve konforun insanları yaratılışlarına aykırı bir hayata zorladığını ileri sürdü. Dönemin empoze kültürünün düşünme özgürlüğünü engellediğini savundu. Daha da ileri gitti ve manastır hayatının insanın yaratılışına aykırı olduğunu, alaycı bir şekilde anlattı. Hem konformizme, hem de kiliseye karşıtlığı onu hem ailesinden hem de batıdan uzaklaştırdı. Bu gelişmelerden sonra Andre Gide komünizme ilgi duymaya başladı. En büyük hayallerinden biri sınıf, din ve ırk ayrımının ortadan kaldırılmasıydı. Ancak Rusya’ya ziyaretinde Stalin rejiminin gerçeklerini görünce hayal kırıklığına uğradı. Andre Gide 56 yaşında tekrar Afrika’ya gitti ve sömürgeciliğe karşı yazılar yazdı. 1947 yılında Nobel Ödül’ü aldı ve 1951 yılında yine Paris’te öldü.

Andre Gide yaşamı boyunca toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütünün, bireyin içtenliği ve insanın kendini tanıması olduğunu savundu. Genel ahlakın karşısında, bireysel özgürlüklerin yanında durdu. Hümanist, yenilikçi, modernist, psikolojik romancı gibi değişik sıfatlarla anıldı. Katolik kilisesi 1952 yılında eserlerini yasaklı ilan etti.

Andre Gide’in roman ve denemelerinde bilinçaltımızda düşündüğümüz, arzuladığımız ancak dile getirmekten utandığımız saklı yanlarımızı keşfederiz. Aslında Gide bizim bunları kırmamızı ister. Ona göre insanlar ancak kendi özünü keşfettiğinde özgür olabilirler. Kendini tanıma süreci yargılamak ve pişmanlık süreci değil bir keşif sürecidir. Andre Gide’in bir diğer özelliği ise kendi hayatından kesitleri başka karakterler üzerinden anlatarak okuyucuyla paylaşmasıdır. Birçok türde eserler vermiştir. Deneme türü bunlardan yalnızca bir tanesidir.

Deneme türü için Nurullah Ataç’ın güzel bir sözü vardır: “Deneme ben’in ülkesidir. Ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.” der. Deneme türünde yazar kendisiyle baş başadır. Deneme aslında her türde yazılabilir ancak evrensel konular yeğlenir. Edebiyatta sınırları en geniş türdür. Yazar sanki kendiyle konuşur gibidir. Yazar kesin kurallara varmak veya onları kanıtlamak zorunda değildir. Kendine ait olanı, duygu ve düşüncelerini samimi bir biçimde dile getirir. Bu anlatım diline de yansır. Sağlam bir kültürel birikim sonucunda çıkan olgun meyvelerdir denemeler. Okuyucuyu düşünmeye, yorum yapmaya ve doğruyu bulmaya sevk eder.

Kadınlar Okulu

Gide, Kadınlar Okulu’nda bir kadının (Eveline) günlüğünü anlatır. Kitap bundan yaklaşık bir asır önce geçer. O zamanın değer yargılarıyla ele almamız, bu kitabı anlamamız açısından önemlidir. Genç kız nişanlısı ile olan anılarını ve heyecanını bu günlüğe yazmıştır. Nişanlısına çok aşık olmakla beraber hayrandır da. Eveline evliliğini ve nişanlısını hayatının tam merkezine koymuş toy bir kızdır. Aradan yirmi yıl geçer ve artık kahramanımız olgun bir kadındır. Aslında hayatının ikinci bölümündeki ilk sayfaları okurken kadının hayran olduğu adamın değiştiğini zannediyoruz ancak gerçek bunun tam tersidir. Değişenin Eveline olduğunu ve kocasının başta hayran olduğu özelliklerinin artık ona itici geldiğini anlıyoruz. Bu eserinde entelektüelliğin soğukluğunu Eveline’in kocası Robert, cinsel çekimi kocasının kaba ama içten arkadaşı Genevieve, aklı ve güzelliği ise Eveline’in kızları üzerinden tarif eder Gide.

Pastoral Senfoni

Pastoral Senfoni’de ise Hıristiyanlığı yerer Gide. Başkahramanımız papaz ve evine aldığı zavallı kimsesiz kör kız ile arasında geçen bir hikayedir. Ancak bu duruma papazın eşi Amelie doğrudan olmasa da karşı çıkar. Eve ilk geldiğinde doğru düzgün konuşamayan Gertrude zaman içerisinde aile yaşantısına uyum sağlar. Pederin özel eğitimi ve ilgisiyle Gertrude’un ilerlemesi şaşırılacak düzeyde hızlı olur. Bir keresinde peder Gertrude’u Beethoven’in 9. Senfonisine götürür ve buradaki bir parça olan Pastoral Senfoni kitaba adını verir. Peder Gertrude’a hayatı öğretirken kötü şeylerden pek fazla bahsetmez ve Gertrude bir anlamda izole bir ortamda yetişmiş olur. Gertrude ile peder zamanla birbirine yakınlaşır. Ancak peder duygularına başta bir anlam veremez. Ne zaman ki peder oğlunun Gertrude’a olan aşkını öğrenir; o zaman gerçek duygularının farkına varır. Bir doktor arkadaşının ona kızın gözlerinin açılabileceğini söylemesi pederi heyecanlandırır ve Gertrude ameliyat edilir. Başarılı geçen operasyondan sonra peder Gertrude’u evinde ağırlar. Ancak Gertrude pederin karısının yüzündeki acıyı ve aslında pedere değil oğluna aşık olduğunu fark edince intihar girişiminde bulunur. Ancak bu olaydan bir gün sonra ölür ve son nefesinde pedere aslında oğluna aşık olduğunu fark ettiğini söyler. Bu kitapta da aslında yine insanın saklı duygularını, görmeyen bir insanın kendini keşfi üzerinden acı bir deneyimle anlatır Gide.

Andre Gide en verimli çağlarını yaklaşık yüz yıl önce yaşamasına karşın kitapları hala güncelliğini korur. Okuyucu kitaplarının sonunda şok yaşar. Anlatılan iki kitapta olduğu gibi Gide insanın birbirine tezat hallerini sever ve okuyucuyu böyle etkilemek ister. Aslında gördüğümüz şeyleri tekrar düşünmemizi ve yaşadığımız olayların anlamını yeniden sorgulamamızı arzular.

--

--